Posted 25 October 2007 - 12:59 AM
əs-sələmu aleykum!
Bir insanın əslinin müsəlman olması nə ilə bilinir?
“Kimə qardaş, kimsə” yazıb ki, əhli-kitabın və müşriklərin də əsli müsəlmandır.
Bu nə dərəcədə doğrudur? Allah Subhanəhu və Təalə insanlardan “Mən-sizin Rəbbiniz deyiləmmi?” və bütün insanların da buna “Bəli. Biz şahidik” demələri hüccət hesab olunmur. Çünki, bu dünya həyatında heç bir insan o şahidliyi xatırlaya bilməz. Onda heç göndərilmiş elçilərə və nazil olmuş kitablara da ehtiyac olmazdı. Hüccət bu dünyada çatdırılmalıdır.
Цитата |
Halbu ki,bu ayədə qeyd olunan əhli kitab və müşriklərin əsli müsəlmandır. Buna misal: Bir zaman Rəbbin Adəm oğullarının bellərindən onların törəmələrini çıxarmış və: "Mən sizin Rəbbiniz deyiləmmi?"– deyə onları özlərinin əleyhinə şahid tutmuşdu. Onlar: "Bəli, biz şahid olduq!"– demişdilər. Bu ona görədir ki, siz Qiyamət günü: "Biz bundan xəbərsiz idik!"– deməyəsiniz. 7/172. Adəmin müsəlman olmasına şüpə yoxdursa,bütün bəşərin əsli müsəlman olmasına niyə şüpə olmalıdır. |
Hadisi et-Tirmizî, Kitabu't-Tefsir'in sonunda da, C.2, s.241'de başlıksız bir babda rivayet etmiştir. Oradaki ri¬vayet senedden sonra şöyledir:
Ebu Hureyre Radıyallahü Anh Resulultah Aleyhisselâm'm şöy¬le buyurduğunu bildirmiştir:
Aleyh
"Allah, Adem'i yarattığı ve içine ruh üflediği zaman Adem aleyhisselâm aksırdı ve 'el-Hamduli'llah' diyerek, Allah'ın izniyle Allah'a hamdetti. Rabbi ona: 'Rahimeke'llahu ya Adem' (Allah sana rahmet eyledi, ey adem) diye karşılık verdi ve şöyle buyurdu: Şu meleklerin arasına, onlardan oturanların yanına git ve: es-
Selamu Aleykum, de. (Adem öyle yapınca) melekler: Ve Aleyke's-Selam ve rahmetu'llah, diye karşılık verdiler. Sonra Adem Aley-hisselâm Rabbine döndü. Rabbi ona: Bu Senin ve neslinin ara¬larındaki selamıdır, diye buyurdu. Allah ona, iki eli kapalı halde: Bunlardan hangisini istersen seç, diye buyurdu. Adem Aleyhis-selâin Rabbimin sağ elini seçtim -Rabbimin her iki eli de sağ ve Mübarektir- dedi. Adem Aleyhisselâm: Ey Rabbim, bunlar ne? diye sordu. Allahü Teala: Bunlar Senin neslindir, buyurdu. (Adem Aleyhisselâm baktı ki) her insanın iki gözünün arasına ömrü yazılı. İçlerinde bir adam vardı ki, en çok ışık saçanıydı. Adem Aleyhisselâm: Ey Rabbim, bu kim? diye sordu. Allahü Teala: Bu Senin oğlun Davud'dur. Onun için kırk yıl ömür takdir ettim, diye buyurdu. Adem Aleyhisselâm: Ey Rabbim, onun ömrünü artır, dedi. Allahü Teala: Onun için takdir ettiğim Ömür bu kadardır, diye buyurdu. Adem Aleyhisselâm: Ey Rabbim, ben kendi Ömrüm¬den altmış seneyi ona verdim, dedi. Allahü Teala: istediğini ver¬dim, buyurdu. Sonra Allahü Teala Adem'i istediği kadar cennette oturttu. Sonra Adem Aleyhisselâm oradan çıkarıldı. Adem ömrünü hesab ediyordu. Ölüm meleği kendisine geldi. Hazreti Adem Aleyhisselâm ona: Acele ettin, Bana bin yıl ömür takdir edildi, dedi. Ölüm meleği: Doğru söyledin, ama Sen ömrünün altmış yılını oğlun Davud'a vermiştin, dedi. Adem itiraz etti, nesli de itiraz etti. Adem ununtu, nesli de unuttu, Resulullah Aleyhis¬selâm buyurdu ki: O günden sonra anlaşmaların yazılması ve şahid tutulması emredildi Tirmizî: Tefsir, Hucurât Suresi.5
et-Tirmizî bu hadisin hasen, garib olduğunu söylemiştir. Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 182-184.
Allame Ebu's-Suud Rahmetullahi Aleyh sonra şöyle diror: 'Asıl ortaya çıkış yeri Adem Aleyhisselâm'm sırtı olduğu için, hadis-i şeriflerde aradaki vasıtalar zikredilmeksizin her iki topluluğun durumu da toplu halde zikredilmiştir. Bundan kasıt, herkesin ne¬sebinin Adem Aleyhisselâm'a çıktığının ifade edilmesidir.
Ayet-i kerime, Resulullah Aleyhisselâm'm döneminde yaşamış olan kafirlere karşı bir delil ve onların kendi müşrikliklerini baba¬larına nisbet etmelerinin bir fayda vermeyeceğini ifade için bildiril¬miş olduğundan durum, onların babalarının sırtlarından çıkarıl¬maları haline nisbetlerini gerektirmiştir.... Ömer Radıyallahü Anh hadisinde(Müslimu'bnu Yesar el-Cuhenî'den rivayet edildiğine göre, bir gün Ömeru'bnu'l-Hattab Radıyallahü Anh'e "Rabbin, Adem oğullarının bellerinden zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şahid tutarak: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' demişti. Onlar: 'Evet, buna şahidiz' dediler. Kıyamet günü "Biz bundan habersiz¬dik demeyiniz1 ayetinden soruldu; o da dedi ki, Resulullah Aleyhis-selâm'a soru soruldu, o da şöyle buyurdu: Allah Adem'i yarattı sonra sırtını sağ eliyle sıvazladı. Ondan bir nesil çıkardı ve: Bun¬ları cennet için yarattım, onlar cennet ehlinin işini işlerler buyur¬du. Sonra tekrar sırtını sıvazladı ondan bir başka zürriyet çıkardı ve: Bunları da cehennem için yarattım. Bunlar da cehennem ehli¬nin işini işlerler, diye buyurdu. Bir adam: Ey Allah'ın Resulü, ameller ne için yapılıyor? diye sordu. Peygamber Aleyhisselâm da: Allah, kulu cennet için yarattıysa onu cennet ehlinin işine yöneltir. Ta ki, cennet ehlinin amelini işler halde ölünceye kadar. Böylece onu cennetine sokar. Bir kulu cehennem için yarattığında da, ona cehennem ehlinin işlerini kolaylaştırır. Ta ki, cehennem ehlinin işini yapar halde ölünceye kadar. Böylece onu da cehennemmine sokar) sözün alınışının açıklanmaması, olmadığına delil teşkil etmeyeceği gibi, bağlayıcı da değildir.
Sözün alınmasındaki gayenin, onların işin gerçeğinden haber¬siz olduklarını ileri sürerek mazeret beyan etmelerine imkan bırakmamak olduğudur ve bu yolda onların görüşlerine itiraz et¬mek içindir. Ayet-i kerimede de: "Bu, kıyamet günü 'Bizim bundan haberimiz yoktu' dersiniz veya 'Daha önce babalarımız Allah'a or¬tak koşmuşlardı, biz de onlardan gelen bir soyuz bizi boşa çalışanların yaptıklarından ötürü yok eder misin?' dersiniz diyedir". Şeklinde buyuruluyor. Bu Ayet-i kerime müşriklere karşı bir hüccet olsun diye bildirilmiş değildir; çünkü sorumluluk dünyasında bununla onlara nasihat edilmesini gerektiren bir du¬rum sözkonusu değildir; zira insanlar arasından hiç kimse ken¬dilerinden alınmış olan bu sözü hatırlıyor değildir.
Bu iddiaya da ayet-i kerimedeki cümle yapısından yola çıkılarak itiraz edilmiş ve şahid tutmanın da şahid olmanın da korunan bir şey olduğu, bunların gizli bir eylem olarak bağlayıcılık özelliğinin bulunduğu ileri sürülmüştür.
Anlam ise şöyledir: Biz sizin verdiğiniz sözü anmak ve onu size hatırlatmakla yaptığımızı yaptık. Peygamberimize indirdiğimiz kitapta onu size açıkladık. Küfür ehli, kıyamet gününde "biz bun¬dan, yani söz verme işinden habersizdik, sorumluluk âleminde de bize bunu hatırlatan olmadı, eğer bize onu bir hatırlatan olsaydı biz de gereğine göre davranırdık" demeyesiniz diye size bu gerçeği açıkladık.
İkincisi: Allame Ebu's-Suud bundan önce ayetin manası üzerinde şöyle diyor: 'Bu açıklama insanlara, Allahü Teala'nın ya¬ratıştaki fıtrat prensibini temsil için yapılmıştır. Yüce Allah, in¬sanlardan kendi nefislerinde ve çevrelerindeki tevhid anlayışına ve İslam inancına götüren pek çok delilden bunu anlamalarını isti¬yor. Peygamberimiz Aleyhisselâm'da: "Her çocuk fıtrat üzere doğar..." diye buyurarak bu hususu dile getirmiştir. Yüce Allah'ın şu ayet-i kerimesinde de bu fıtrattan sözedilmektedir: "Allah in¬sanların yönünü, kendisine göre yarattığı yaratma kanununa uy¬gun olan dine çevirir, Allah'ın yaratması değiştirilemez". Yani si¬zin yaratılışınızdaki temiz fıtratı değiştirmeyiniz, Allah'ın sizi yaratışında koyduğu güzel fıtrata aykırı hareket etmeyiniz".
Ebu's-Suud Rahmetullahi Aleyh sonra şöyle döyor: "Buradaki Misalle Allahü Teala'nın, insanların ruhlarını sahi tutmakla on¬lara kendi Rabb'liğini anlamaları için yeterli imkan vermesi tem¬sil edilmektedir. Şöyle ki Allahü Teala insanlara doğruyu kavraya-bilmeleri için akıl ve basiret vermiştir, sonra akıl ve basiretlerini kullanarak hakka ulaşabilmeleri için gerek kendi nefislerinden, gerekse çevrelerindeki âlemden onlara ayetlerini, delillerini göstermiştir..."
Hadisin kalan kısmı Allahü Teala'nın şu ayeti kerim e sindeki manaya uygundur: "Andolsun ki, cehennem için de birçok insan yarattık. Onların kalpleri vardır ama anlamazlar, gözleri vardır ama görmezler, kulakları vardır ama işitmezler. îşte bunlar hay¬vanlar gibi hatta daha sapıktırlar. îşte bunlar gafillerdir".
Allame Ebu's-Suud bu ayetin tefsirinde şöyle diyor:
"Yani onları cehenneme girmeleri üzere yarattım, ama bu ken¬di iradeleri dışında bir zorlama neticesi değildir. Ancak Allah on¬ların hayatları boyunca Hak yolu hiç seçmeyeceklerini, kendilerini zorlayan bir şey olmadığı halde daima batıl yolda ısrar edeceklerini önceden bilmektedir. Bu itibarla Yüce Allah onları, cehenneme dalacak insanlar olarak yarattı. Bir ayet-i kerimede şöyle buyuru-luyor: "Ben cinleri ve insanları bana kulluk etsinler diye ya¬rattım".Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 184-186.
Cavab:
Wa aleykumus salam va rahmatullahi va barakatuhu!
Biz yuxarıda cavab verdik, gözəl hədislərdir. Sadəcə qardaş Quranı özü götürüb, ayələri cəm edib özü nəticə çıxarıb, bu elmi üslub deyil.
Allah daha yaxşı bilir!
As salamu aleykum va rahmatullahi va barakatuhu!
ЕСЛИ ЧЕЛОВЕК ПРИУЧЕН РАЗМЫШЛЯТь
ОН ИЗ ВСЕГО УРОКИ СМОЖЕТ ИЗВЛЕКАТь